Selamün Aleyküm
Muhafazakar, inançlarına, geçmiş değerlerine, gelenek ve göreneklerine bağlı tarihsel değerlerini koruyan ve kendini diğer toplumlardan soyutlamış insanlardır.
Günümüzde hep kırılamayan bir algı vardır. Takkeli, namazında, abdestli bir insan gördük mü, evet bu insan muhafazakar ve dindar etiketini yapıştırıyoruz.
Muhafazakarlık neye göre belirleniyor. Topluma göre mi? Yoksa İnançlara göre mi?
Topluma göre, biz muhafazakarlığı öyle bir yanlış anlamışız ki, bir arkadaşımıza namaz kılıyor musun dediğimizde, alacağımız cevap evet yada hayır olması gerekirken başlar ailesindeki hacıları , hocaları, hafızları saymaya sonra arkasından biz muhafazakar bir aileyiz diye etiketi yapıştırır.
Sokakta muhafazakarlığımızı çok güzel koruyoruz. İslami şartlara göre tesettürümüze hal ve hareketlerimize dikkat ediyoruz.
Bu dikkat etmemize rağmen zina gözler ile eşimize bakan olursa da namus davasına dönüştürüp ya hastane de ya da karakolda gözümüzü açıyoruz.
Yazılarımı anlayabilmeniz için gerçek hayattan yaşadıklarımı ve hissettiklerimi sizlere lanse etmeye çalışıyorum.
Bu hafta da isim vermeden bayan bir hocamızın yaşantısı hakkındaki gözlemlerimi sizler ile paylaşmak istiyorum.
Giyimi, kuşamı, dini bilgilerinden dolayı çok değer verdiğim bir bayan hocam ailesinden gelen muhafazakarlığın izlerini taşıyordu. En azından ben öyle görüyordum.
Hocamın başı dik yürüdüğü hiç görmedim. Başını hafif eğerek göz hizası ise ayaklarına bakarak yürüyordu.
Cilbab ise yerlerde sürünürcesine bedenini tamamen kapatmıştı. Toplumda oluşturulan bir algı gibi, ben muhafazakarım bana bakma dercesine yürüyordu.
Saliha bir kadın dedikleri böyle olmalı diye düşünmeye başladım.
Elime gelen bir düğün davetiyesi vardı. Bir pazar akşamı düğün salonunda 19:00 başlayacak olan aile dostumuzun düğün davetiyesiydi.
Bayan erkek ayırt edilmeksizin karışık şekillerde masalarda oturulmuştu. Gelin ve damat ise baş köşede yerlerini almışlardı.
Solist bayanın seslenmesi ile hura herkes piste koştu. Konya'nın kaşık havası ile oynamaya başlayanlar kimisi tesettürlü hanım kardeşlerimiz, toplum gözünde sokakta muhafazakar insanlardı.
Düğün salonuna girdiğimizde ise modernlikten dem vurmaya başlıyorlar.
Yanımızda bir bayan oturuyordu. Piste koşan kızını izliyor ve gülüyordu. Kızını izleyen onca erkeğe rağmen kızı ile gurur duyan bir anne.
Köşede oturan bir teyze ve genç bir delikanlı vardı. Annesi olsa gerek, piste oynayan kızları gösterircesine bir şeyler anlatıyordu. Kızları gösterdikçe delikanlıda utanç mimikleri görünüyordu. Anladığım kadarıyla düğün salonları kız beğenme mekanları olmuştu.
Artık sıkılırcasına saate bakıyordum bitse de gitsek diye, tam kapıya yöneldiğim anda yerde sürünen cilbabı ile saliha kadın dediğim hocam içeri giriverdi.
Tekrar yerime dönerek oturdum. İzlemeye başladım ama bu sefer başı dik şekilde salona girdi.
Erkeklerin olmadığı bir köşeyi seçerek tek başına oturdu. Benim gibi zorunluluktan geldiğini düşünerek, niyetimi iyi tutmaya çalışıyordum.
Yanına bayan arkadaşları da geldi. Koyu bir sohbetten sonra, Ankara'nın bağları oyun havası ile sokakta muhafazakarlıktan ödün vermeyen hocamız, piste modernlik dersi veriyor gibi oynamaya başladı. Arkama bakmadan modernlik hayattan muhafazakar sokaklara doğru yürümeye başladım.
SON SÖZ
İslami usul ve kaidelere göre, israfa kaçmadan, fazla borç yükü altına girmeden; içkisiz ve gayrı meşru eğlencesiz olmak şartıyla düğün yapmak, bu mutlu güne akrabaları, komşuları, arkadaşları ve dostları davet etmek suretiyle düğün yemeği (velime) vermek, Peygamber (s.a.v.)'in teşvik ettiği sünnetlerinden ve İslam'ın güzel adetlerindendir.