Müze parasız olmuş. 25 yıl önce geldiğimizde para ödeyerek girmiştik. Müzenin içinde klimalar çalışmıyor. Sıcak. Özellikle bizim topraklarımızdan ve yakınlarından getirilip sergilenen eserleri (giriş katında ve 3. katta) yeniden seyrediyoruz. Asur, Babil, Yunan medeniyetinden kalan eserler…
London Üniversitesi burada. Büyük kitabevleri burada.
Bloomsbury aynı zamanda Bernard Shaw, Charles Dickens, Karl Marx gibi yazar ve entellektüellerin zamanlarını geçirdikleri semt.
Picadily Caddesi’ni yürüdük boydan boya… Ünlü markalar… Yolun sonunda Picadily Meydanı’na ulaşırken bizim markamız “Kahve Dünyası”nın şubesini burada gördük. Gurur duyduk. Girdik, içini gezdik… Müşterilerine, sattıklarına baktık. Satılanlar İngiltere’ye uymuş…
Picadily Meydanı’ndan Trafalgar tarafına yöneldik. Giderken Shakespeare heykelini gördük bir meydanda. Trafalgar Meydanı’na büyük bir kalabalığın arasında girdik. Ana baba günü. Milli Galeri buraya bakıyor. Değişik kılıklara girmiş, meraklılarla fotoğraf çektirip geçimini sağlamaya çalışan cambazlar: Cadı kılığındaki bir tanesi boşlukta oturuyor. Bir tanesi azrail kılığına girmiş, elinde keskin tırpanı…
Soho ve China Towvn
Burası da bir farklı dünya. Dikkatimi en fazla nar gibi kızartılmış vitrinlere dizilmiş Pekin ördekleri çekti. Çin lokantaları. Bir çeyrek pekin ördeği ve içecek 9 Pound civarı. Akşam yemeğim ördek olacak dedim. Ancak Soho’nun sokaklarında kayboldum. Bir daha da ördekçileri bulamadım.
Soho, 17. yy’den beri insanların yiyecek ve seks ihtiyaçlarının karşılandığı bir semt olmuş. 1960’larda Hong Konglu Çinliler Gerrard ve Lisle caddeleri civarına yerleşerek lokanta ve başka Çin mallarıyla dolu aromatic bir Çin mahallesi yaratmışlar. Striptiz, benzeri gösteriler… “a lady for you?” diye önünüzü kesen genç erkekler…
Bu sefer şehrin daha kuzeyindeki Türk mahallesine gidip Türk lokantasında karnımı doyurmayı kafaya koydum. Ancak 25 yıl önceki Londra seyahatimde gezip dolaştığım Türk mahallesini bu sefer bulmayı başaramadım.
Londra’nın istisnasız tüm caddelerinde, sokaklarında bulunabilen bizim Türk dönercilerinden birine attım kendimi. Sivas Gürün’lü olduğunu söyleyen kardeşlerin dükkanına imiş kısmet…
Şehir Dışı Yakınları: Doğuda Greenwich Park
Tepede Old Royal Observatory’dan çok güzel bir manzara. Dünya zamanı 1884’den bu yana buradan ölçülüyor.
Aynı zamanda burası Dünyayı yukarıdan aşağıya bölen meridyenlerin de sıfır (başlangıç) noktası. Bir çizgi, çizginin doğu tarafında Türkiye’ye doğru gidecek meridyenler. Batı tarafında da Amerike kıtasına doğru gidecek meridyenlerin ölçümü başlıyor. Toplam 360 meridyenle bölünmüş dünya.
Highgate Cemetery Mezarlığının en meşhur sakini Karl Marx. (1818-1883)
Oxford Gezisi
Güneşli bir Cumartesi günü tura katılıp Oxford seyahati yaptık. Başımızda bir yaşlı rehber. 45 kişilik otobüs. Tamamına yakını bizim gibi kurs-tatil amacıyla gelmiş kişiler. 5 Türk varız. En kalabalık grup İspanyollar. 15 öğrenci. Başlarında bir de İspanya’dan onlarla birlikte gelen İngilizce öğretmenleri. Öğretmenin eşi Pablo. Oğlu ve kızı. Paplo ile otobüsün ön koltuğunda birlikte seyahat ediyoruz. 150 km gibi bir mesafe. 2 saat civarı yol. Yollarda mesafeler İngiliz ölçüsü “mil” ile gösterilmiş. Hız sınırı 60 mil… yani (bizim ölçüye gore %60 fazlası) 100 km civarı.
Sağ sol yemyeşil gür ağaçlar… otlaklar… üzerinde sahipsiz otlayan koyun keçi sürüleri…
Yol üzerindeki Windsdor, Eton gösteriliyor öncelikle. 1070’te bir tepe üstü kalesi olarak kurulmuş yuvarlak Windsdor Kalesi… En eski kraliyet konutu… 900 yıl boyunca kralları, kraliçeleri ağırlamış. İngiliz baronlarının zorlamasıyla 1215’te Kral John River Magna Carta’yı burada imzalamak zorunda kalmış. Yuvarlak bir kule şeklinde tasarlanan kale Londra’ya batıdan saldırıların yapıldığı 11. yy’da inşa edilmiş. İçerde kral, kraliçelerin yatak odaları… Waterloo odası. Duvarları Napolyon’un yenilmesinde rol oynayan liderlerin portreleriyle donatılmış.
Eton College. Sonra üniversite şehri Oxford… Thames Valley üzerindeyiz… Batıda Gloucestershire tepelerinden doğup akıp gelen Londra’dan sonra denize dökülen Thames…
Oxford Thames Valley’nin en önemli şehri. Ününü 1167’de kurulan Britanya’nın en eski üniversitesine borçlu. Üniversiteyi kuran ilk alimlerin Fransa’dan geldiği biliniyor. Daha sonra buradan kopan bazı hocalar da Kembriç’i kurmuşlar. Otuz küsür tane kolej… Ortaçağ’dan kaldığı gibi muhafaza edilmiş okul binaları… İngiliz mimarisinin mücevherleri olarak kabul ediliyor. 1525’te inşa edilen Christ Church College Üniversitenin en büyük binası… Meşhur Harry Potter filminin de çevrildiği yer… Öğrencilerin yemek yediği uzun masa. Profesörler yüksek masada oturuyor. Yemek duası Latince okunuyor. Buraya giriş için ilave 9 pound istiyorlar. Gruptan 7-8 kişi paralı ziyarete katılıyor.
Oxford’un önemli binalarından biri Radcliffe Camera klasik rotunda şeklinde. Şimdi kütüphane olarak hizmet veriyor. Diğeri şehir merkezindeki Şehitler Anıtı. Orta Çağ’da sapkınlık suçuyla yargılanıp yakılan üç Protestan şehit anısına dikilmiş.
Pablo ile sohbet sayesinde yol çabuk geçiyor… Pablo Alicante’de yüzme havuzunda çalışan benim yaşlarımda bir İspanyol… Ülkelerimizdeki kuraklık, İngiltere’de bol su… Katalan lider Jordi Pujol’un kara para aklama meselesi… İngiltere’nin İskoç, İspanya’nın Katalan sorununa yaklaşımı… İskoçya bağımsız devlet olmak için referandum yapmak istiyor, Londra ses çıkarmıyor. İspanya’da aynı şeyi Katalanlar yapmak istiyor. Madrid izin vermem de vermem diye diretiyor. Hangisi doğru? Şimdi de, Madrid ünlü Katalan lider ve yıllarca Katalunya’nın başbakanlığını yapmış Jordi Pujol’un peşinde. Yapılan bir soruşturma sonrasında bu kişinin Andorra ve İsviçre bankalarında saklı yarım milyar avro civarında parasının olduğu ortaya çıkarılmış… Madrid Andorra’yı ve İsviçre’yi sıkıştırıp paranın kaynağını bulmaya çalışıyor.
Pablo’nun üniversite okuyan oğlu “babanla mı, annenle mi yaşamak istersin?” soruma “babamla yaşamayı tercih ederim” diye cevap veriyor. Aynı soruyu arkadan bize yetişen lise son sınıf öğrencisi kızlarına soruyorum. Sorumu “o ne biçim soyu öyle” diye yanıtlıyor. Annesi Maria bunun üzerine “bu cevaplar biz kadınların çok daha akıllı olduğunu gösteriyor” diye gönderme yapıyor bana.